Sevgilisi Beren Saat'le ilk kez yan yana görüntülenen Bülent İnal muhabire çok kızdı: Sana bizi çekmeni kim söyledi? Ben seni sevgilinle çeksem hoşuna gider mi?..
Günaydın'daki habere göre, bir süredir büyük bir aşk yaşayan 'Hatırla Sevgili'nin güzel yıldızı Beren Saat ile başarılı oyuncu Bülent İnal, Akmerkez'de objektiflere yakalandı!
Bugüne kadar hiç birlikte görüntülenemeyen sevgililer fotoğraflarının çekilmesine çok bozuldu. İnal, "Sen kimsin? Sana bizi çekmeni kim söyledi? Ben seni eşinle, sevgilinle çeksem hoşuna gider mi?" diyerek muhabirin üzerine yürüdü.
BEREN SAKİNLEŞTİRDİ
Beren Saat, sevgilisi Bülent İnal'ı "Tamam, boşver" diyerek sakinleştirmeye çalıştı. İnal, 'Ihlamurlar Altında' dizisinde rol arkadaşı Tuba Büyüküstün'den ayrıldıktan sonra Saat'le birlikte olmaya başlamıştı. Büyüküstün'ün de Beren Saat'in 'Hatırla Sevgili'deki rol arkadaşı Cansel Elçin'le aşk yaşadığı ortaya çıkmıştı.
5______________________
BEREN SAAT'İN OKAN YALABIK'LA BİRLİKTE OLMASI KULİSLERDE 'OKAN İNTİKAMINI ALDI' YORUMLARINA YOL AÇTI
2005 yazında şu sıralar 'Hatırla Sevgili' dizisinde Necdet rolüyle izlediğimiz Okan Yalabık'la oyuncu Begüm Birgören büyük aşk yaşamıştı. Birgören, o dönemde 'Kırık Kanatlar' dizisinin kadrosuna girdi ve Ayşe karakterini canlandırmaya başladı. Ardında da dizide Yüzbaşı Cemal'i oynayan Cansel Elçin'e gönlünü kaptırıp Yalabık'tan ayrıldı. Birçok dizi aşkı gibi 'Kırık Kanatlar'daki Elçin-Birgören aşkı da diziyle birlikte bitti. Elçin ve Yalabık, şimdilerde 'Hatırla Sevgili' dizisinde rol alıyor. 'Hatırla Sevgili' başladıktan bir süre sonra Elçin bu kez rol arkadaşı, Yasemin'i canlandıran Beren Saat'e kaptırdı gönlünü... Ama bu aşk da uzun ömürlü olmadı. Çünkü Saat, iddialara göre dizide eşi rolündeki Yalabık'la yakınlaştı. Böylece Yalabık, Elçin'den Birgören rövanşını almış oldu
.................................................................................................................................................................
Beren Saat
Hatırla Sevgili bir dönem dizisi.
Çekimler öncesinde nasıl bir hazırlık aşaması geçirdiniz?
Çok yoğun bir hazırlık dönemi oldu.Dönem dizisi olması nedeniyle Yılmaz Karakoyunlu, Can Dündar, Ferhat Kenter gibi isimlerle birtakım birlikteliklerimiz oldu. Özellikle Can Dündar'ın bize büyük yardımı oldu.
Belgeseller nedeniyle çok önemli bir veri tabanına sahip. Bundan çok faydalandık. Zaten, Tomris hanım ilk günden Demir Kırat belgeselini tutuşturdu elime. Sonrasında bir yandan dizideki karakterlerin psikolojik boyutunu incelerken, diğer yandan o dönemde kadınlar tırnaklarını nasıl törpülüyorlarmış, saçlar nasılmış, ayakkabıların modeli neymiş diye araştırma yaptık. Eski Hayat dergilen bulundu, Tomris hanımın evinde sabahlara kadar bu dergiler karıştırıldı.
Yaratım aşamasında bulunmak benim için çok keyifli ve öğretici oldu.
Dizide cumhuriyet tarihimizin siyasi açıdan oldukça sıkıntılı bir dönemi resmediliyor. O yıllarda yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
En başta şunu söylemem gerekir; bu diziyle birlikte anladım ki, o dönemi çok yüzeysel biliyormuşum.
Yakın tarih deniliyor ama bana çok uzakmış gibi geliyordu. Ta ki anneannemle konuşana kadar; bir gün anneannem üzerinde 27 Mayıs tarihi olan yüzüğünü gösterdi, o dönemde orduya yardım olsun diye herkes alyanslarını değerli eşyalarını bağışlamış, karşılığında devlet onlara bu yüzükleri vermiş. O an anladım ki aslında bu dönem hiç uzak değil, anneannemin şahit olduğu olaylar.
Bir insanın, başbakan konumundayken alınıp idam edildiğini düşününce beynime kurşun yemiş gibi oluyorum. Bu kadar antidemokratik bir tutum insanı üzüyor.
Siyasi çalkantıları bir yana bıraktığımızda 50'li 60'lı yıllarda yaşamak ister miydiniz?
Aslına bakarsanız o dönem çok özendirici. Müzikler, kıyafetler, nezaket... Nezaketin her alana yansıması; oturmaları kalkmaları, konuşmaları, insan ilişkileri... Her şey çok keyifli. 70'ler 80'ler değil ama 50'li 60'lı yıllar yaşamak için çok tercih edilebilir bir dönem.
Sinema filminde oynamak istediğinizi söylediniz; teklifler var mı?
Çok sabırsızlıkla beklediğim bir rol var. Tomris Giritlioğlu çekecek ve inanıyorum ki çok güzel olacak. Ama filmi perdede görene kadar konuşmamak lazım. O yüzden şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar.
Kendinizi nasıl bir oyuncu olarak değerlendiriyorsunuz?
Daha oyuncuyum diyemiyorum, olmaya çalışıyorum. Bir potansiyel var galiba.
Zaten buna inanmasam bu işe soyunmazdım. Kendimi hayal kırıklığına uğratmaktan çok korkarım.
Oyunculuğunuzu geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
Galiba ihtiyaca göre şekilleniyor. Mesela, Aşka Sürgün dizisinde kendim konuşmuyordum, seslendirmeyi başkası yapıyordu. Ama bu dizide dublajı ben yapıyorum. Bu yaz ses egzersizleriyle, tonlama çalışmalarıyla çok uğraştım. Bir yandan da fiziksel esnekliğimi ve kondisyonumu kaybetmemek için çalışıyorum.
Çok yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz, bu sizi nasıl etkiliyor?
Açıkçası şu an dizi çektiğim bir dönemdeyim ve bunu yarıda bırakamam. Biliyorsunuz bu ülkede insanların dönemleri var, ben de şu anda bırakamayacağım bir noktayım, döndüğümde aynı şansı bulamayabilirim. O yüzden son 3 senedir sürekli çalışıyorum. Dizi çekmek öyle bir şey ki, insanın başka hiçbir şeye vakti kalmıyor. Kitap okurken bile 3.4. sayfada yorgunluktan uyuyorsunuz. Bir yandan insanın kişisel gelişimini durduruyor, diğer yandan farklı yönetmenlerle ve farklı tecrübelerdeki oyuncularla vakit geçirdiğiniz için bir tür atölye çalışmasının yaşandığı bir okul aslında. Yani, bir anlamda bu döngü içinde gelişiyorum.
Ali Poyrazoğlu sizin için; "Tiyatro yeteneği vardı ama kullanmadı, TV dizilerinde oynayarak para kazanmayı seçti, oysa kendine daha derin yatırımlar yapması gerekirdi" dedi. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Açıkçası yarışmadayken Ali hoca hakkımdaki fikirlerim başkaydı, şu an çok başka. Artık yarışma bitti ve dışarıdan baktığımda o zaman bizi çok doğru yönlendirdiğine ikna oldum. O yüzden ne diyorsa doğrudur. Ama şunu söyleyeyim, cahil cesaretiyle her şeyin üstüne atlamak bana çok tehlikeli geliyor. Daha dizide dublajımı yapmıyorken sahneye çıkıp, sesimi çok iyi kullanabiliyormuşum gibi, kendimi ortaya atmak bana cahil cesareti olur gibi geldi. Bunun sırf para kazanmak amacıyla yapıldığı eleştirisine de hak veremeyeceğim. Çünkü gerçekten öyle bir şey değil. Konu sırf para kazanmak olsaydı başka bir işten çok daha fazla kazanabilir, daha rahat koşullarda çalışabilirdim. Yaptığım işin kalitelisini seçmeye, kendimi eğitmeye çalışıyorum. En azından yerimde saymadığıma inanıyorum, bu yüzden içim rahat. Sahneye çıkmayı tabi ki istiyorum. Ben oyuncu olacağım, iyi bir oyuncu olmak istiyorum diyen birinin yolunun sahneden geçmemesi mümkün değil. Ama zamanı var.
"Bir insanın kollarını açıp seni çok seviyorum ödemesi bedel olamaz, aksine çok keyif verici bir şey9' Birkaç sene öncesine kadar okuluna gidip gelen kendi halinde bir genç kızdınız. Bugün ise herkes sizi tanıyor. Olumlu ya da olumsuz hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Tanınmış bir insan haline geldiğinizde insanlarda tuhaf bir önyargı oluyor. Kendinizi merkez gibi düşünürseniz, çemberin yakınındaki insanlar benim aynı ben olduğumu biliyor. İlişkileriniz eskisi gibi devam ediyor. Çember dışa doğru genişledikçe bir takım insanlar var ki, sizin çok yakınında olmayan, onlar bir takım ön yargılara sahip oluyor. Sizin hakkınızda dışarıdan olumsuz yorumlar yapıyorlar. Bu, bir dönem bana çok incitici geldi.
Arkandan bir sürü şeyler söylüyorlar.
Oysaki sen, sadece hayallerinin peşinden koşuyorsun, yapmak istediğin bir şey için mücadele veriyorsun. Bu yüzden tanınmışlıkla birlikte insanın sosyal hayatında birtakım şeyler oluyor, zemin sallanıyor biraz. İsimlere çok fazla kapılmamak lazım, sanırım buna kapılanların hayatı biraz zor oluyor.
İlgiden bunaldığınız olmuyor mu?
Düşünsenize hiç tanımadığınız bir insan, sokakta asık yüzle köpeğinizi gezdirirken ben seni çok seviyorum deyip boynunuza sarılıyor. Bunlar herkese nasip olacak şeyler değil.
Ama açıkçası ilk zamanlarda sıkkınlık da oldu. Mardin'de çalışırken beni gerçekten Zilan zannediyorlardı. Ve açıkçası bu sevgiden bunaldığım da olmuştu. 50 derece sıcaklıkta kimseyle öpüşmek istemiyordum, bunalıyordum.
Ama artık farklı düşünüyorsunuz..
Efkan Efekan'ı kaybettikten sonra (ilk işimde beraber çalışmıştık) birden herşey değişti. Onun insanlara ne kadar nazik davrandığını ruh hali ne olursa olsun her ortamda yanına gelen herkese merhaba deyip ne kadar vakit ayırdığını düşündüm ve bu benim için bir milat oldu. Artık çok mutsuz ve ters bir anım bile olsa gülümsemek zorunda hissediyorum kendimi, çünkü bu böyle bir şey. Hem dizi çekeyim, hem insanlar izlesin, hem rating'imiz yüksek olsun deyip ondan sonra da ilgiden şikayetçi oluyorum demek doğru değil.
İnsanlar bunları bir bedel olarak görmediği zaman sorun ortadan kalkıyor. Çünkü, bir insanın kollarını açıp seni çok seviyorum demesi bedel olamaz, aksine çok keyif verici bir şey.
Tadını çıkarmak lazım.
Türk izleyicisi şimdiye kadar oynadığınız masum kadın rollerini size çok yakıştırıyor. Sizi daha farklı rollerde ne zaman göreceğiz?
Farklı rolleri denemek istiyorum, inşallah deneyeceğim de. Ama televizyonda değil. Bir grup izleyici var ki ne
oynadığını izlemek için geliyor. Bunlar sizi izlemek için para veren insanlar.
Yani. oyun izlemek için gelen insanlara evet ben bunu oynadım demek için farklı bir rolle karşılarına çıkmak isterim. Ama senin gerçekten dizide canlandırdığın karakter olduğuna inananlar böyle bir rolden hoşlanmayacaklardır. Şimdi herkes gördüğünde sarılıyor, el sallıyor, öpücük yolluyor, selam veriyor. Kötü bir kadını oynayıp sokaklarda tepki almak istemiyorum. Diğer taraftan gerçekten kendimi görmek, denemek, sınırları zorlamak istiyorum. Bu yüzden masum kızın dışında roller de oynayacağım ama dizilerde değil...
Dizi çekmenin en keyifli yanlarından biri de normal şartlarda karşı karşıya gelemeyeceğiniz insanlarla çok uzun vakitler geçirme şansınız olması. Gerek sahnede oynarken, gerek kahve molalarında çok fazla şey öğreniyoruz, hem hayata hem de oyunculuğa dair. Mesela dizide babamı oynayan Engin Şenkan; o kadar muhteşem ki bazen karşılıklı rollerimizde arkadan bir tekme atıyor ve hop sen oynayıp gidiyorsun. Sahne hakimiyeti, karşısındaki oyuncuyla kurduğu iletişim muazzam. Tabii bir tek Engin ağabeyle değil, Lale ablayla oynarken de böyle oluyor Ayda abla ve Avni ağabeyle de.
10 sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
Şu anda bulunduğum durumu da iki sene Öncesinden hayal edemiyordum, insan bir yandan kendini geliştirmeye çalışıyor ve kendine güveniyor, ama şans faktörü de çok önemli.
Yarışmadayken bir oyuncunun başrol alması için olgunluk yaşı 25-30.
sen daha 20 yaşındasın diyorlardı. Buna inanmıştım.
ama ondan sonra Tomris hanımla tanıştım, kocaman bir prodüksiyonun başrolü geldi ve sadece 18 yaşındaydım. İşte bu şans, başrol için aranan kız 30 yaşında olsaydım ben oynayamayacaktım.
O yüzden ilerisini tahmin etmek çok mümkün değil.
Vatan Benissimo - Burçin Ünlü